Avro-Bunalım Çerçevesinde Militarizme Devrimci Bir Yanıt
Yunan Hükûmeti -ve arkasındaki Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu-, Yunanistan’ın çalışan nüfusuna karşı büyük çaplı kesinti programlarını, ülkeyi korumak uğruna “sancılı fedakârlıklar” yapma ihtiyacıyla aklıyor.
Öte yandan, Alman ve Fransız Hükûmetleri aynı zamanda, Yunan Hükûmetinden Avrupalı silâh üreticilerinden gerçekleştirilen silâh alımları, denizaltı ve tank siparişlerinin ödemelerinin devamı için sözleşmelerden doğan bütün yükümlülüklerini yerine getirmesini talep ediyor.
Militarizm ve Bunalım
Biz RIO üyeleri, Yunanistan’daki bunalımla ilgili bir bildiride şu talebi dile getirdik: “Yunanistan’ın çok yüksek düzeydeki askerî harcamaları iptal edilmeli ve nüfusun donatımıyla yer değiştirmelidir.”(1) Militarizm sorununu, Avro-bunalım çerçevesinde genişletmek isteriz.
Türkiye’yle süregelen düşmanlıkları nedeniyle Yunanistan, aşırı boyutlarda yüksek bir askerî bütçeye sahiptir: 2008’de Yunanistan, ordusuna tahminen 10 milyar ABD Doları harcamıştır. (2). Gayri Safî Yurtiçi Hâsıla(GSYİH)’da %3.55 olan askerî harcamaların payı, diğer bütün Avrupa ülkelerinden yüksektir.
Yunanistan, ABD, Yunanistan’ın “şeytanı” Türkiye, diğer bazı Avrupa ülkeleri ve ABD’yi karşılaştıran bir grafik, buna ayrıntılı olarak açıklık getirmektedir (3) (Yeri gelmişken bu grafik, milis sisteminin -İsviçre’nin profesyonel subay kolorduları bulunan burjuva milis sistemi dâhil- düzenli ordudan daha ucuza geldiğini de göstermektedir. İsviçre, GSYİH’sinin çok daha az bir kısmını orduya harcasa da Yunanistan’dan bir dereceye kadar daha etkin birliklere sahiptir.).
Türkiye’yle Yunanistan arasında on yıllardır süren bu silâhlanma yarışı, Ege’nin iki yakasında çalışan nüfus arasındaki şovenizmi pekiştiriyor. İşçilere ücretlerinden, emekli maaşlarından ve sosyal hizmetlerinden yapılan kesintileri kabul etmeleri söylenirken, milyarlar hep daha yeni silâhlar için -öncelikli olarak Alman ve Fransız ama aynı zamanda Amerikan ve İsrailli- silâh üreticilerine aktarılıyor.
Yunanistan da Türkiye de üye devletler arasındaki düşmanlıkları resmen yasaklayan NATO’ya dâhil. Ancak kapitalist devletler arasındaki hiçbir anlaşma, savaş tehlikesini bertaraf edemez; sadece yeni ve daha yıkıcı savaşlara hazırlanmak için erteler.
Devrimci ve Pasifist Duruşlar
Bu sorun Türkiye’deki ve Yunanistan’daki Sol hareketler ve işçi hareketleri arasında tartışılıyor. Örneğin İstanbul’da düzenlenen Avrupa Sosyal Forumu’nda dağıtılan bir bildiride 4. Enternasyonal Birleşik Sekreterliği,“4. Enternasyonal’in Yunan ve Türk grupları, acil ve kesin olarak askerî harcamalarda kısıntı ve her iki ülkedeki mevcut silâh alımlarının iptali talep ettiklerini” belirtti (4).
Gerektiği gibi, “[askerî harcama] sorunlarını sadece Türkiye ve Yunanistan’daki çalışan sınıfların çözebileceğini ve bunu kesin olarak yapabileceğini” belirtiyorlar. Öte yandan bu beyan, çalışan sınıfların bu sorunu nasıl çözeceğini açıklamıyor ve asgarî bir taleple sınırlanıyor: “Bu kısıtlamanın her iki ilgili ülkede tek taraflı olarak uygulanmasını talep ediyoruz.”
Bunalım bağlamında, askerî bütçedeki kısıntı çağrısı ilerici bir davranıştır. Fakat bu çağrı kendiliğinden pasifist ve devrimci olmayan bir slogandır. Marksistler, bütün emperyalist savaşlara karşı mücadele ederken, pasifist illüzyonlara karşı da durmaksızın mücadele vermelidir.
Basit gerçeklik, kapitalizmde kalıcı barışın olamayacağıdır: Savaşları bitirmenin tek yolu, her ülkenin kapitalist sınıflarına karşı devrimci bir savaşa girişmektir. Devrimciler bu sınıf savaşımına -çok fazla askerî anlamda olmamakla birlikte (bu konjonktürde sınıf mücadelesinde silâha sarılan küçük gruplar, sadece kendilerini çalışan kitlelerden yalıtmaya yol açarlar ve devrimci bir durumda, silâh bulmak zor değildir)- örneğin işçilerin öncülerini bu kaçınılmaz çatışmaya hazırlamak gibi siyasî bir anlamda hazırlanmalıdır.
RIO beyanatı Yunanistan’da bir devrimci işçiler hükûmeti kurulması çağrısında bulunmaktadır. Bu, çalışan nüfus için yaşam standartlarına yönelik sayısız saldırıyı reddetmek adına tek “gerçekçi çözümdür”. Ama böyle bir hükûmet Yunanistan’da, AB’de ve uluslararası olarak burjuvazinin direncini kırma ihtiyacı hissedecektir. Bütün tarihî deneyimler gösterir ki kapitalist sınıflar, üretim araçlarını ele geçirme ve toplumu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden örgütleme girişiminde bulunduğunda, işçi hareketini ezmek için -muazzam orduları dâhil- ellerinin altındaki bütün araçları kullanırlar.
Devrimci Anti-militarist Gelenek
Bu tartışma Marksistler arasında yeni değildir. Birinci Paylaşım Savaşı süresince Zimmerwald Enternasyonal’de toplanan Sol kanat Sosyalistler, devrimci veya pasifist sloganlar kullanımı konusunda bölündüler. Zimmerwald’ın çoğunluğu “silâhsızlanma” ve benzeri talepleri savunurken, Rus Bolşevikleri etrafında toplanan Sol, “emperyalist savaşın iç savaşa dönüştürülmesini” talep etti.
Pasifizme muhalefeten, V.I. Leninin 1916’da şunları yazdı: “Sosyalistler Sosyalist olmayı bırakmaksızın bütün savaşların aleyhtarıdır. Öncelikle Sosyalistler asla devrimci savaşlara karşı olmadılar, olamazlar. Emperyalist ‘Büyük’ Güçlerin burjuvazisi baştan sona gerici olagelmiştir ve şimdi bu burjuvazinin açtığı savaşı biz gerici, köleci ve cinaî bir sava olarak değerlendirmekteyiz. Ama ya bu burjuvaziye karşı bir savaş? Örneğin, bu burjuvazinin baskı altında tuttuğu ve ona bağlı veya kolonide yaşayan insanların özgürlük için giriştiği bir savaş?” (5)
Lenin, çalışan sınıfın böyle bir savaşa hazırlanmak için silâhlanmasını açıkça kabul etmiştir. Belirli koşullar altında, devrimcilerin “anavatanın savunması” için bile savaşabileceğini savunmuştur: “‘Anayurdun savunulması’ terimi örneğin, nefret uyandırıcı, çünkü bariz oportünistler ve Kautskiciler bunu süregelen talancı savaş hakkındaki burjuva yalanlarını gizlemek ve geçiştirmek için kullanırlar. Bu bir gerçektir. Süregelen savaşta ‘anayurdu savunmayı’ kabul etmek, bundan sonra bu savaşı ‘adil’ bir savaş olarak kabul etmekten daha az olmaz; tekrar ederiz ki ne az ne çok proletaryanın çıkarları içinde bir savaş, çünkü istilalar her savaşta yaşanabilir. Emperyalist Büyük Güçlere karşı savaşan bastırılmış uluslar tarafından ya da burjuva bir devletin Galliffet’ine karşı savaşında muzaffer proletarya tarafından‘anayurt savunmasını’ inkâr etmek büsbütün ahmaklık olacaktır.” (6)
Komünist Gençlik Enternasyonali (KGE/CYI) Kasım 1919’da kurulduğunda, silâhsızlanma sorunu hakkında bir anlaşma yoktu. Sadece Haziran 1920’de KGE, açıkça devrimci duruşlar üzerinde karara vardı: “Silâhsızlanma talebi (…) karşı-devrimcidir, çünkü burjuvazi silâhlanmada sınırlandırılmamışken ve silâhları işçilere karşı günlük olarak kullanmaya muktedirken; işçi sınıfını burjuvaziyle gerekli silâhlı çatışması hakkında aldatır, Sosyalizme barışçı bir geçiş hakkındaki illüzyonları canlandırır ve gerekli devrimci propagandayı ve işçilerin hazırlanmasını aksatır.” (7)
Bunalımda Ajitasyon ve Propaganda
Devrimciler olarak bizler, kapitalistlerin iktidar organlarını (polis, ordu, devlet bürokrasisi) yok etme ihtiyacını sabırla ve açıklıkla ortaya koyarken ve işçi sınıfını devrimci bir iç savaşa hazırlarken, işçilerin Avro-bunalıma yanıtlarını tartışmalıyız.
Yunanistan’da yükseltilen sınıf savaşımı, devrimcilere bu talebi geçici bir talepler sistemiyle üretme olanağı sunuyor. “Acılı fedakârlık” çağrılarına karşı burjuvazi ordusunu “feda” etmeye hevesli olduğumuzu savunmalıyız!
Anın görevi devlete ve faşist provokatörlere olduğu kadar polis şiddetine karşı protesto hareketinin öz savunmasını örgütlemektir. Bu, gösterileri ve grevleri korumak için işçi ve gençliğin öz savunma gruplarının örgütlenmesiyle başlayabilir- ve bu yöndeki adımları, örneğin 5 Mayıs 2010’da Atina’da göstericiler saatlerce parlamentoya saldırmaya çalışırken gördük.
OKDE tarafından uygulanmaya başlanan ama ne yazık ki bütün Komünist ya da Troçkist örgütlerce uygulanmayan bu temel öz savunma ajitasyonu, burjuva ordusunun yokedilmesi ve işçi milislerle yer değiştirmesi için yapılan propagandayla birleştirilmeli. İşçilerin ve gençliğin öncülerini polise karşı mücadele etmeye ikna edersek, soruyu ortaya atmak için sadece küçük bir adım kalır: İlkin yalnızca pahalı silâhlara değil de bir burjuva ordusuna ihtiyaç duyarız?
Wladek Flakin, RIO, Berlin, July 7, 2010
Notlar
(1) RIO: Yunan hayaleti.
(2) List of countries by military expenditures
(3) Military expenditure as percentage of GDP
(4) Yeniyol and OKDE Spartakos: “Unilateral reduction of military spending!” In: “6th European Social Forum.” Newspaper of the Fourth International. P. 2.
(5) V.I. Lenin: “The Military Program of the Proletarian Revolution.”
(6) Ibid. Gallifet was a general involved in crushing the Paris Commune.
(7) Communist Youth International: Theses about the Antimilitarist Tactics of the Communist Youth Organizations. Kendi çevirimiz.
Bu tezlerin gelişimi hakkında daha fazla bilgi için bkz: Wladek Flakin: “The ‘Berliner Years’ of the Communist Youth International.” In: Permanent Revolution. #16. London 2010.